Gürkan Hacır 3'lü Set

Cumhuriyet değerlerine karşı olan insanlarda bu kadar nefret nasıl birikti? Ve ikinci soru. Dünyaya yön veren küresel güç, nasıl oldu da ülkemiz yönetimine bu kadar hâkim oldu? Üstelik İslamcı, Kemalist, sağcı, solcu ayırt etmeksizin... Hep onun dediği oldu... Ben Amerika'ya pek bakmam... Aslolan İngiltere'dir, Londra'dır. Londra'nın gücüyle birleşmiş Yahudi lobisidir.
Tüm kitap boyunca anlatmaya çalıştığım dünyayı yöneten gücün Yahudi-İngiliz işbirliği olduğudur. Finanskapitali, medyayı, dış politikayı, kültür sanatı, sinemayı onlar şekillendirir. Ve elbette haritayı da onlar çizer... Bu dün de böyleydi bugünde böyle... Peki yakıcı soruyu soralım...
İngiliz-Yahudi işbirliği Türkiye Cumhuriyeti'nde nasıl hep son sözü söyledi? Nasıl oldu da koca ülke onların çıkarlarına ters gelebilecek tek adım atamadı. İktidara hangi parti gelirse gelsin başbakan kim olursa olsun onların nihai sözüne uymak zorunda kaldı? Aslında gerçekten güçlü bir başbakan veya bir siyaset adamı çıkıp pekâla bunu bozabilirdi. Çıkıp diyebilirdi ki "bu antlaşmayı tanımıyorum, ülkemin tam bağımsızlığını savunuyor ve istiyorum." İşte bu pek mümkün değil.
Çünkü İngiliz-Yahudi kolektifi biz ve bizim gibi ülkeleri basit gibi gözüken iki araçla yönetirler.
1- Yoğun istihbarat ağı
2- Yüksek dış borç
Bu iki araç basit gibi gözükse de bir ülkeyi istediğiniz gibi yönetmeniz için yeter de artar bile.
Biz cumhuriyeti demir ağlarla ördüğümüzü sanıyorduk, oysa emperyalizm ülkemizi istihbarat ağlarıyla örmüştü. İstedikçe verdik, istedikçe getirdik. Üretime değil tüketime endeksli bir halk yarattık. Bu noktada sığınacağımız tek kale vardı. Hukuk! Ama onu da uluslararası normlara hiç getiremedik. Hep olağanüstü dönemler hep olağan üstü mahkemeler oldu. Kime göre neye göre hukuk hiçbir zaman netleştiremedik. Küresel güç neyi istedi veya kimi desteklediyse onun hukuku galip geldi. Bize de anlatılan masalı dinlemek kaldı.
---------------------------------------------
Milli Mücadele sırasında elde tüfek dağlarda çarpışmış bir gönüllü...
Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’na girmemesi için çabalamış bir hariciyeci...
Çıkardığı Varlık Vergisi’ni ödemeyen kende öğretmenini bile Aşkale’e sürmekten çekinmeyen sert bir devlet adamı...
Irkçı-Turancı bilinmesine karşın Köy Enstitüleri’ni ve toprak reformunu savunan bir başbakan...
Ve koyu Fenerbahçeli olmasına karşın kızını ezeli rakip Galatasaray’ın yüzme takımına yazdırmaktan geri durmayan bir sporsever...
Tüm yönleriyle Şükrü Saraçoğlu ve yaşamöyküsü...
--------------------------------------------
10 yıllık savaş bittiğinde... Kurucu kadro, imkânsızlıklardan bir mucize yaratma peşindeydi... Eğitimde, sağlıkta, imarda, tarımda... Her alanda yaratılacak bir mucize... Dahası... "Yeni insan"ı yaratacaklardı. Yüzünü batıya dönmüş, modern, eğitimli, erdemli bir "yeni insan"!
Güçlü ve modern bir Türkiye kuracaklardı. Oysa bunun için ne paraları vardı ne gelişmiş sanayileri ne de önderlik ettikleri halkın morali...
Sığındıkları tek şey... inançlarıydı...
Anadolu bozkırının ortasında küçük bir çoban ateşi yaktılar...
Bu kitapta anlatılan; 29 Ekim'de yakılan çoban ateşinin hikâyesidir.
Ateşin alevlenmesine tanıklık edenlerin ağzından... Türklerin devrim hikâyesi...
- Açıklama
Cumhuriyet değerlerine karşı olan insanlarda bu kadar nefret nasıl birikti? Ve ikinci soru. Dünyaya yön veren küresel güç, nasıl oldu da ülkemiz yönetimine bu kadar hâkim oldu? Üstelik İslamcı, Kemalist, sağcı, solcu ayırt etmeksizin... Hep onun dediği oldu... Ben Amerika'ya pek bakmam... Aslolan İngiltere'dir, Londra'dır. Londra'nın gücüyle birleşmiş Yahudi lobisidir.
Tüm kitap boyunca anlatmaya çalıştığım dünyayı yöneten gücün Yahudi-İngiliz işbirliği olduğudur. Finanskapitali, medyayı, dış politikayı, kültür sanatı, sinemayı onlar şekillendirir. Ve elbette haritayı da onlar çizer... Bu dün de böyleydi bugünde böyle... Peki yakıcı soruyu soralım...
İngiliz-Yahudi işbirliği Türkiye Cumhuriyeti'nde nasıl hep son sözü söyledi? Nasıl oldu da koca ülke onların çıkarlarına ters gelebilecek tek adım atamadı. İktidara hangi parti gelirse gelsin başbakan kim olursa olsun onların nihai sözüne uymak zorunda kaldı? Aslında gerçekten güçlü bir başbakan veya bir siyaset adamı çıkıp pekâla bunu bozabilirdi. Çıkıp diyebilirdi ki "bu antlaşmayı tanımıyorum, ülkemin tam bağımsızlığını savunuyor ve istiyorum." İşte bu pek mümkün değil.
Çünkü İngiliz-Yahudi kolektifi biz ve bizim gibi ülkeleri basit gibi gözüken iki araçla yönetirler.
1- Yoğun istihbarat ağı
2- Yüksek dış borç
Bu iki araç basit gibi gözükse de bir ülkeyi istediğiniz gibi yönetmeniz için yeter de artar bile.
Biz cumhuriyeti demir ağlarla ördüğümüzü sanıyorduk, oysa emperyalizm ülkemizi istihbarat ağlarıyla örmüştü. İstedikçe verdik, istedikçe getirdik. Üretime değil tüketime endeksli bir halk yarattık. Bu noktada sığınacağımız tek kale vardı. Hukuk! Ama onu da uluslararası normlara hiç getiremedik. Hep olağanüstü dönemler hep olağan üstü mahkemeler oldu. Kime göre neye göre hukuk hiçbir zaman netleştiremedik. Küresel güç neyi istedi veya kimi desteklediyse onun hukuku galip geldi. Bize de anlatılan masalı dinlemek kaldı.---------------------------------------------
Milli Mücadele sırasında elde tüfek dağlarda çarpışmış bir gönüllü...
Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’na girmemesi için çabalamış bir hariciyeci...
Çıkardığı Varlık Vergisi’ni ödemeyen kende öğretmenini bile Aşkale’e sürmekten çekinmeyen sert bir devlet adamı...
Irkçı-Turancı bilinmesine karşın Köy Enstitüleri’ni ve toprak reformunu savunan bir başbakan...
Ve koyu Fenerbahçeli olmasına karşın kızını ezeli rakip Galatasaray’ın yüzme takımına yazdırmaktan geri durmayan bir sporsever...
Tüm yönleriyle Şükrü Saraçoğlu ve yaşamöyküsü...--------------------------------------------
10 yıllık savaş bittiğinde... Kurucu kadro, imkânsızlıklardan bir mucize yaratma peşindeydi... Eğitimde, sağlıkta, imarda, tarımda... Her alanda yaratılacak bir mucize... Dahası... "Yeni insan"ı yaratacaklardı. Yüzünü batıya dönmüş, modern, eğitimli, erdemli bir "yeni insan"!
Güçlü ve modern bir Türkiye kuracaklardı. Oysa bunun için ne paraları vardı ne gelişmiş sanayileri ne de önderlik ettikleri halkın morali...
Sığındıkları tek şey... inançlarıydı...
Anadolu bozkırının ortasında küçük bir çoban ateşi yaktılar...
Bu kitapta anlatılan; 29 Ekim'de yakılan çoban ateşinin hikâyesidir.
Ateşin alevlenmesine tanıklık edenlerin ağzından... Türklerin devrim hikâyesi...Stok Kodu:GürkanHacırSetBoyut:14x22Sayfa Sayısı:800Basım Yeri:İstanbulBaskı:2Basım Tarihi:2019Kapak Türü:Karton KapakKağıt Türü:2. HamurDili:Türkçe
- Taksit Seçenekleri
- Axess KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim42,5042,50222,1044,20315,0245,0567,6545,9095,1946,75Finansbank KartlarıTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim42,5042,50222,1044,20315,0245,0567,6545,9095,1946,75Bonus KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim42,5042,50222,1044,20315,0245,0567,6545,9095,1946,75Paraf KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim42,5042,50222,1044,20315,0245,0567,6545,9095,1946,75Maximum KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim42,5042,50222,1044,20315,0245,0567,6545,9095,1946,75World KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim42,5042,50222,1044,20315,0245,0567,6545,9095,1946,75Diğer KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim42,5042,502--3--6--9--
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.